Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) girecek 2,5 milyona yakın öğrenciye çeşitli zihinsel ve fiziksel pratiklerle kaygıyı azaltma önerisinde bulunan akademisyenler, uyumlu davranış modelleri geliştiren ailelerin de çocukların süreci rahat atlatmasına yardımcı olacağına dikkati çekiyor.
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat İskender, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ailelerin en değerli varlıkları olan çocukların bu dönemde yaşayabileceği stresin mutluluklarına engel teşkil ettiğini belirtti.
Bu tür durumlarda ailelerin en önemli görevinin çocuklara kendilerinin değerli olduklarını hissettirmek olduğunu dile getiren İskender, “Sınavlar yaklaşırken çocuklar kendilerinin değerlendirileceğine ilişkin bir kaygı yaşıyorlar. Yani sınavı sanki kişiliklerini değerlendirmek için yapılan bir şey gibi algılıyorlar. Halbuki burada değerlendirilen şey, öğrencilerin başarı düzeyidir.” dedi.
Sınav öncesinde öğrencilerin her şartta değerli olduklarını hissetmeleri için ailelerin üzerlerine düşeni yapması gerektiğini anlatan İskender, “Sonuç ne olursa olsun ben ailem için değerli ve önemliyim.” duygusunu hisseden çocuğun çok yüksek seviyede sınav stresi yaşamayacağını bildirdi. İskender, “Elbette sınava girerken biraz stres yaşanabilir ama çocuğun elini, kolunu, zihnini kitleyen bir durum söz konusu olmayacaktır. Bu yüzden öğrencinin anne babası tarafından kabul edildiğini mutlaka bilmesi gerekiyor.” diye konuştu.
Bu süreçte ailenin sürekli olarak, “Sen yapabilirsin, başarabilirsin.” şeklinde beklenti oluşturmaması gerektiğinin altını çizen İskender, bu tür beklenti kaygısının stresi meydana getirdiğini ve öğrencilere büyük bir yük yüklediğini vurguladı.
“Kaygımızla ilgili yazalım, çizelim, ona isim takalım”
SAÜ Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana Bilim Dalı’ndan Arş. Gör. Dr. Erol Uğur ise kaygı ile stresin birbirine karıştırıldığını, sınav kaygısının yıl boyunca çalışmış, emek ve zaman harcamış kişilerin bildiklerini yapamama durumu; stresin ise sınava yeterince hazırlanamamış, bilgi düzeyi anlamında eksiği olan öğrencilerin yaşadığı durum olduğu bildirdi.
Uğur, kaygının belirsizlikle karakterize bir olgu olduğunu aktararak, “Biz belli kısıtlamalarla gerçek sınava yakın izole bir ortam oluşturarak deneme çözersek, kontrolümüz altındaki sınavda ortaya çıkabilecek davranışsal, duyusal ve fizyolojik tepkileri görme fırsatımız olur. Bu sayede daha önceden bildiğimiz faktörleri, kontrol etmemiz daha kolay olur çünkü insan beyni farkında olmadığı şeyi kontrol etmekte güçlük çeker. Burada amacımız kaygımızı test etmektir.” şeklinde konuştu.
Sınav kaygısını kontrol edebilmek için onu tanımak gerektiğine dikkati çeken Uğur, şunları söyledi:
“Kaygımızla ilgili yazabilir, çizebilir, ona bir isim takabiliriz. Bu sınav kaygımızı dışsallaştırmaya yarar. Yani kaygıyı benliğimin bir parçası olmaktan uzaklaştırıyorum. Yani ‘Ben kaygılı biriyim, yapamayacağım, başaramayacağım.’ dediğimizde bunu kişiliğimizin bir parçasıymış gibi algılıyoruz. Oysa kaygı da sevinç, üzüntü, öfke durumlarından biridir.”
Öğrenci “meli-malı”, aile de “evet-ama” denklemlerinden kaçınmalı
Son dönemece giren öğrencilerin kaygıyı tetikleyen düşünce yapılarına dikkat etmeleri uyarısında bulunan Uğur, “Mesela ‘felaketleştirme’ bunlardan biri. ‘Başarılı olmazsam her şey mahvolacak.’ Örneğin ‘meli-malı’ düşünceler. ‘Mutlaka bir yere yerleşmeliyim, mutlaka bir yere gitmeliyim.’ tarzında düşünceler, sınav döneminde de sonrasında da yanlış tercihler yapmamıza neden olur.” değerlendirmesinde bulundu.
Uğur, ailelerin sınava girecek öğrencilere “Yeterince çalıştın, elinden geleni yaptın, fedakarlık yaptın.” şeklinde motive edici cümleler söylemesini tavsiye ederek kaygıyı tetikleyen “Sana çok güveniyorum, sen zaten yaparsın, yüzümüzü kara çıkarma, emeklerin boşa gitmesin.’ gibi cümlelerin ise öğrencileri motive etmediğini, beklentilerin ne kadar yüksek olduğunu gösterdiğini anlattı.
Ebeveynlerin sınav öncesi ve sabahında daha önce yapmadıkları aktiviteleri gerçekleştirmelerinin riskli olduğuna işaret eden Uğur, şunları kaydetti:
“Bu tür davranışlar kaygıyı artırıcı bir durum. Düşünsenize sabah kalkmışsınız sofrada yok yok. Çocuk şunu düşünüyor; ‘Bu sofra böyle kurulduğuna göre olağanüstü bir durum var’. Ya da öğrencinin sınava yeni bir kıyafetle gitmesi, öğrencinin evden bir tören havasında çıkması da aslında biz fark etmesek de kaygıyı artıran unsurlardan.”
Uğur, kaygıyı azaltmada fizyolojik tepkileri kontrol altına alabilmek için doğru nefes alma egzersizlerinin de işlevsel olduğunu sözlerine ekledi.
Memurlar