İstanbul’un en görkemli ve gizemli tarihsel yapılarından birisi olan Yerebatan Sarnıcı, yaklaşık 100 bin ton su depolama kapasitesine sahip. Sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunuyor. Osmanlı’nın İstanbul’u fethetmesiyle birlikte unutulan ancak 16. Yüzyılda Hollandalı bir gezgin tarafından yeniden keşfedilen Bizans sarnıcı, tarih boyunca birden fazla kez restorasyona alındı. Yerebatan’da Osmanlı döneminde yürütülen en büyük restorasyonun, 2. Abdülhamit döneminde, Cumhuriyet Döneminde ise 1950’li yıllarda olduğu bilinirken, 4 yıldır ziyarete kapalı alanında titizlikle devam eden çalışmaların da, yapının geçirdiği en önemli restorasyon faaliyetlerinden biri olduğunu söylemek mümkün. Yerabatan Sarınıcı’nın restorasyon şantiyesinde çalışan kişiler ise, alanında uzman ve usta-çırak ilişkisiyle yetişmiş ustalar. Öyle ki burada çekiç ve murçla, iğneyle kuyu kazarcasına çalışan ustaların bir çoğu, bu işi babalarından devralmış.
“BABAMIZIN KALDIĞI YERDEN DEVAM EDİYORUZ”
34 yaşındaki Resul Kodak, 80’li yıllarda babası Sadullah Kodak’ın da Yerebatan Sarnıcı restorasyonunda çalıştığını anlattı. Kodak,
“Ben küçüklüğümden beri restorasyon işi yapıyorum. İlk etapta babam çalışmıştı restorasyon işinde. 1980 yılında babam, Yerebatan Sarnıcı’nda restorasyon işinde çalışmış. Tuğla, derz açma, kapatma işlemi yapmıştı babam. Ondan kalan kısma biz devam ettik işte. Babam buranın tarihi bir yer olduğunu söylüyordu bize, yer altında olduğunu söylüyordu. Biz de merak ediyorduk. Gelip gidiyordum onunla beraber buraya ama yaşım tutmadığı için çalışmıyordum. Babam restorasyon işi yapıyorum deyince meraklanıyorduk, şu anda betonlaşma var ama eski tarih çok güzel. Gelip babamı seyrediyordum. Tarihi eser çok ince bir nokta, dikkat ve hassasiyet istiyor. Babam da sürekli, tarihe değer vermemi istiyordu. Nasihatte bulunuyordu” diye konuştu.
36 yaşındaki Mehmet Babak da, babaları Salih Babak gibi restorasyon işine kardeşleri ile gönül verdiğini dile getirerek, “Ailece biz tarihi eser restorasyon işi yapıyoruz. Babalarımız, dedelerimiz hep taşçılar. Babam yıllar önce Yerebatan Sarnıcı’nda çalışmış. Biz de çocukluktan yetiştik. Yani çıraklıktan buraya geldik. Baba mesleği diyelim. Tarihi yapılar çok hassas yerler. Bu incelik isteyen bir iş. Yerebatan gibi bir yerde çalışmaktan gurur duyuyorum çünkü herkesin yapabileceği bir iş değil” diye konuştu.
YAPININ GEÇİRDİĞİ EN BÜYÜK RESTORASYONLARDAN BİRİ
İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı Oktay Özel de Yerebatan Sarnıcı’ndaki restorasyon süreçlerinde son durumu anlattı
Özel, “İçinde bulunduğumuz yapı, İstanbul için çok özel bir yapı. Altıncı yüzyılda yapıldığı bilinen Yerebatan Sarnıcı’nda yer alıyoruz. 336 tane mermer sütundan oluşuyor. Bazilika tipi bir Bizans sarnıcı burası. Bizans döneminde su kullanımı açısından depo olarak da kullanılan bir alan. Osmanlı’nın İstanbul’u fethetmesi ile birlikte unutulmuş bir mekan. 16. Yüzyılda Hollanda’lı bir gezgin tarafından yeniden keşfediliyor. Üstü mahalleye dönüşmüş bir alan burası. Osmanlı döneminde, çeşitli dönemlerde restorasyon faaliyetleri yürütülüyor. En büyüğü Abdülhamit dönemindeki büyük restorasyon. O süreçte, sarnıcın bir bölümünün hasar alıp, toprak dolgu ile doldurulup kapatıldığını biliyoruz. Yaptığımız araştırmalarda o alanı da tespit ettik. Cumhuriyet döneminde de çeşitli restorasyon süreçleri var. Bunların en büyüğü 1950’li yıllarda yapı merkezleri tarafından yapılan ciddi bir restorasyon. Ve 1980’li yıllarda bir firma tarafından yapılan restorasyon faaliyeti daha var. Şu an yapılan restorasyon, yapının geçirdiği en önemli, en büyük restorasyonlardan bir tanesi. Burada geçmiş dönemden başlayan bir restorasyon uygulaması var. Öncelikle raspalar, çimentolu eklentilerin arındırılması ile ilgili süreçler tamamlandı. Ustaların çalıştığı, Osmanlı dönemi eklentisi olan tuğla ayaklarda derz açma faaliyeti yürütülüyor. Yerde orijinal, Bizans dönemi özgün tuğla döşemeler tespit ettik yaptığımız araştırmalarda. Tuğla döşemelerin konservasyon çalışmaları sürüyor. Mermer sütunlarda temizlik faaliyeti yürütüldü ve sütunların sağlamlaştırılması ile ilgili restorasyon faaliyetleri yürütüldü” ifadelerini kullandı.
DEPREMSEL AÇIDAN SAĞLAMLAŞTIRILACAK
Yapının deprem güvenliği açısından kaygıları olduğunu dile getiren Özel, güçlendirme çalışmalarının da yapılacağını ifade ederek, “Bizim burada yaptığımız en önemli tespit, sütun başlarında yer alan gergilerin, sütun içerisinde devamlılığının olmadığı. Normalde bizim beklentimiz gergilerin devamlılığının sağlanması. Burada böyle bir durumla karşılaşmadık ve bu bizi korkuttu doğrusu. Yapının deprem güvenliği açısından bir tehlike oluşturacağı kaygısı yaşadık. Bu nedenle, alanında uzman bilim heyeti tarafından incelemelerde bulunuldu ve yapının deprem güvenliğini sağlamak açısından, gergi elemanlarının yerinden alınarak yeni paslanmaz çelik elemanlarla gergi sistemi yapılması kararı alındı. Böylece İstanbul’un beklediği büyük depremde, yapının depremsel açıdan daha sağlamlaştırılması hedeflendi. Güçlendirme ile ilgili projelerimizi hazırladık, koruma kuruluna ilettik. Kurulun onayından sonra güçlendirme uygulamalarına devam edeceğiz. 6 ay içinde restorasyon uygulamalarını tamamlamayı hedefliyoruz. Ciddi bir kapasite ile çalışılıyor. Hızla yeniden kullanıma açma hedefindeyiz. Yeniden müzeleştirilmesine yönelik hazırlıklarımıza başladık. 6 ay sonra yeniden İstanbul halkının, tüm dünyanın hizmetine açma hedefindeyiz” şeklinde konuştu.
ÇİMENTODAN UZAKLAŞTIRILIYOR
Eski eserlere zarar verme riski bulunduran çimentonun, titizlikle yapıdan uzaklaştırıldığını anlatan Oktay Özel, “Çimento eski eser için, özellikle özgün tuğla ve taş eserler için tuzlanma etkisi yaratacak, yavaş yavaş erimeye sebep olacak tehlikeli bir malzeme. Dolayısıyla çimentolu her türlü elemanın biz eski eserden uzaklaştırılmasını hedefleriz. Burada da bu doğrultuda çalışmalarımızı yürüttük. Öncelikle bütün alanda tonoz ve duvarlarda çimento ve sıvalar raspa edildi. Ayrıca tuğla ayaklarda da çimento derzler raspa edildi. Bunların tamamı özgün örneğine uygun şekilde Horasan harcı ile yenilenecek” dedi.
“BURADA ÇALIŞACAK USTALARIN SEÇİMİNDE TİTİZ DAVRANIYORUZ”
Restorasyon şantiyelerinin özel inşaat alanları olduğunu vurgulayan Özel, “Restorasyonu yürütecek firmanın özel kriterlerle seçilmek zorunda olduğu konusu yeterli de gelmiyor. Özellikle Yerebatan Sarnıcı gibi özel yapılarda, burada çalışacak ustaların seçiminde bile titiz davranıyoruz. Burada özel bir durum da var, şu anda burada raspa faaliyetini yürüten ustalar, usta çırak ilişkisiyle bu alanda çalışmış, birbirlerini tanıyan ustalar. Bu ustaların amcaları, babaları da Yerebatan Sarnıcı’nın önceki dönem restorasyonlarında bulunmuş. Eski eser konusunda mütehassıs olmuş. Dolayısıyla restorasyon işlerinin belli bir süreç alması çok olağan. İş makinesiyle hızla yapılacak bir imalat, çekiç ve murçla, el aletleriyle çok daha uzun sürebiliyor” ifadelerini kullandı.
Memurlar