Azerbaycan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğretim görevlisi, mimar Gülşen Kasımzade, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir teşekkür mektubu kaleme alarak Ermenistan saldırılarına karşı kendilerini yalnız bırakmadığı için minnet duyduklarını dile getirdi. Ülkesinin son 30 yıldır uğradığı zulmü duygu dolu sözler ve çarpıcı tespitlerle dile getiren Kasımzade, “Dünya isterse kabul etsin, isterse etmesin ama bizim Türkiye Türkleri ile ayni boydan gelen birliğimiz, ayni tarihimiz var. Aynı coğrafyayı paylaşıyoruz. Ve biz ayni babanın evlatları ayni kanın, ayni törenin taşıyıcılarıyız” dedi.
Sabah’ta yer alan habere göre; Kasımzade, mektubunun devamında “Sayın Başkanım! 2. Dünya Savaşı’nda Stalin zulmünden kaçarak kardeş yurtları Türkiye Cumhuriyetine sığınmış 146 Azerbaycan Türkü’nün söylediğinin aynısını bugün ben size söylemek istiyorum: “Bizi öldürün ama onlara bırakmayın! 30 yıldan sonra kendinde ayağa kalkma gücü bulan, yeniden temelini attığınız ve kurucusu olacağınız “Turan” yüzüyünün kaşı olacak Azerbaycan’ın yeniden Ermeni zulmü ve Rus ihanetine kurban getmesine izin vermeyin” diye yazdı.
“BİZİ ÖLDÜRÜN AMA ONLARA BIRAKMAYIN”
Mektubunun devamında 2. Dünya Savaşı’nda Stalin zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan 146 Azerbaycan Türkü’nün sözlerine yer veren Kasımzade, “Bugün ben size söylemek istiyorum: Bizi öldürün ama onlara bırakmayın!” diye yazdı.
İşte Kasımzade Gülşen’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben yazdığı o mektup:
Sayın Cumhur Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bey. Ben Azerbaycan’dan, Kasımzade Gülşen, mimar ve Azerbaycan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğretmeniyim. 1984 yılında Azerbaycan Berde şehrinde doğdum. Ata yurtlarımdan biri bugün Ermeni işgali altında bulunan Şuşa şehri. Doğduğum günden, kendimi bildim bileli ülkem hep savaş halinde oldu.
“SOĞUK SAVAŞ BEYNİMDE DERİN İZLER BIRAKTI”
Çocuk bile olsam 90’lı yıllarda yaşanan soğuk savaş tüm ayrıntıları ile beynimde bir daha silinmemek üzere derin izler bıraktı. Ben savaş gördüm! Ailesini tamamen kaybetmiş binlerce çıplak ama masum yüzlü çocuklar gördüm! Babasının, abisinin ve kocasının gözleri önünde defalarca tecavüze uğrayan kızlar, kadınlar gördüm! Evini basan onlarca Ermeni askerinden kurtulmak için çareyi ölümde arayan ama elindeki tek kurşunu sekiz kişilik ailesinden kime sıkacağını düşünerek biçareliğinden aklını kaybetmiş baba gördüm! Sağken karnı yarılarak bebeği alınıp silaha dikilen anneler gördüm! “Karabağ Ermenistan’ındır” demediği için ailesinin gözü önünde insanlığın bildiği en aşağılık hakaretlerine maruz kalan erkekler gördüm! Yeni doğmuş bebeği eğer ağlarsa etrafındaki herkesi Ermeniler bulur ve esir alır diğer, onu kendi elleriyle boğarak öldüren anneler gördüm!
“SAVAŞ YILLARINDA AİLEM CEPHE SAVAŞÇILARINA BÜYÜK DESTEK SAĞLARDI”
Babam ve annem o dönemlerde bölgedeki herkes gibi arka cephe savaşçıları kısmında savaşa kendi çaplarında büyük desteklerde bulunmaktalardı. Her gün evimizde kazanlarda yemekler pişer yol boyu gelen göçmenlere, yaralı askerlere, gönüllü yardımcılara dağıtılırdı. Ninem komşu kadınları başına toplar, asker evlatlarının ayakları üşümesin diye çoraplar dokurdu. Evimize her gece kimi zaman akraba, kimi zamansa misafir kısmında asker ve savaşçılar gelirdi. Her sabah onları belki de bir daha görmemek umudu ile savaşa uğurlardık. Ancak her gece de, her an kapıdan içeri girecek, beraber yemek yenilecek ve savaş sohbetleri yapılacak değe yollarını beklerdik.
“ERMENİSTAN 30 YILDIR TECAVÜZCÜ SALDIRILARINA DEVAM EDİYOR”
Biz o savaşı direnmemize rağmen, büyük Ermeni ve Rus ihanet güç birliği sayesinde yüzde 20 topraklarımızla beraber kaybettik. “Ateşkes” ilan olundu, lakin yaklaşık 30 yıldır Ermeni tarafı savaş sınırlarımızda sakinliği bozarak her gün tecavüzcü saldırılarına devam ediyor. Bu esnada kaç sivil ve kaç askeri toprağa verdik. Lakin yenik düşmedik. Sabrı, direnişi öğrendik. Zaman yaramıza kısman merhem oldu.
“BİZ AYNI BABANIN EVLATLARIYIZ”
Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile milletimizin “Azeri” değil , “Azerbaycan Türkü” olduğunu, dilimizin “Azerbaycan dili” değil, “Türk dili” olduğunu, kardeşimizin kim, düşmanımızın kim olduğunu öğrendik. Fakat şunu da iyi idrak ettik ki, ne kadar kendi ayakların üstüne basmayı öğrensen bile bu dünyada yalnız kalınca sadece kurtlar sofrasına yem olursun… Dünya isterse kabul etsin, isterse etmesin ama bizim Türkiye Türkleri ile ayni boydan gelen birliğimiz, ayni tarihimiz var. Aynı coğrafyayı paylaşıyoruz. Ve biz aynı babanın evlatları aynı kanın, aynı törenin taşıyıcılarıyız.
Tarih zaman-zaman tekrarlanıyor. 1918 yılında ağabeyi Enver Paşa’nın talimatıyla henüz 28 yaşındayken, 12 bin kişilik Kafkas İslam Ordusunun başına geçerek Azerbaycan’a umut gibi gelen ve Bakü’yü Ermeni çeteleri ve Bolşevik birliklerinden kurtaran Nuri Paşam zamanında çok büyük birlik göstererek tarihimize, kardeşliğimize büyük ve şanlı bir imza atmış.
“TÜM DÜNYANIN GÖZÜ ÜZERİMİZDE”
Sayın Başkanım! Bugün Can Azerbaycanımın durumu herkesin malumu. Tüm dünyanın gözü üzerimizde. Azerbaycan tam bir savaş ve kan ülkesine çevrildi. 1945 yılı II. Dünya savaşı sırasında Stalin zulmünden kaçarak kardeş yurtları Türkiye Cumhuriyetine sığınmış 146 Azerbaycan Türkünün söylediğinin aynısını bugün Azerbaycan Türk milleti adından ben size söylemek istiyorum: 30 yıldan sonra kendinde ayağa kalkma gücü bulan, yeniden temelini attığınız ve kurucusu olacağınız ‘Turan’ yüzüğünün kaşı olacak Azerbaycan’ın yeniden ermeni zulmü ve Rus ihanetine kurban gitmesine izin vermeyin. Sözlerimi dahi Azerbaycan Türk şairi ve Türk sevdalısı Ahmed Cavadın “Susmaram” şiiri ile tamamlamak isterim.
Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,
Sevinç bilmez bir mahkumam, ah u zardır sırdaşım.
Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,
Karlı-buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.
Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,
Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?
Niye susum, konuşmayım, insanlıkda payım var,
Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.
Niye susum, konuşmayım, Türk yurdudur bu toprak,
Oğuzların, elhanların vatanında kimdir, bak!
Bu dünyada azadlığı şan şöhretten üstün tut,
Alçaklığı, yaltaklığı rezilliyi sen unut!
Nece susum, konuşmayım, men eyleyim heyanet?
Hanı sevgi, hanı vatan, de harda galdı millet?
Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,
Atam mahkum, anam sail, elim her şeye möhtaç.
Men Türk evladıyam, derin aklım, zekam var,
Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?
Ne kadar ki, hakimlik var, mahkumluk var, ben varam,
Zülme garşı isyankaram, ezilsem de susmaram!
Memurlar