Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ayasofya’nın statüsüyle ilgili en son karar mercii sairleri değil, Türk milletidir. Bu, bizim iç sorunumuzdur. Sair memleketlere de fakat alınan karara hürmet göstermek düşer.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kriter mecmuasındaki söyleşide, gündeme ait soruları yanıtladı.
15 Temmuz için “Tarihimizin en büyük direniş destanlarından biri.” tabirini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, o gece milletin, bayanı, erkeği, genci ve yaşlısıyla iradesine, geleceğine ve devletine sahip çıktığını belirtti.
Erdoğan, 15 Temmuz’un birebir devirde ulusal irade üzerindeki vesayet zincirlerinin kırılması açısından da milat olduğunu belirterek, Türkiye’yi esaret altına almak isteyen güçlerin 40 yıldır beslediği, büyüttüğü FETÖ’nün gerçek yüzünün ortaya çıktığını kaydetti.
Şehitlere Allah’tan rahmet, gazilere sağlıklı ve uzun ömür temennisinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şehit ve gazilerimize olan minnet borcumuzu asla ödeyemeyiz. Bugün topraklarımızda özgürce yaşıyorsak şehitlerimizin ve gazilerimizin sayesindedir.” sözlerini kullandı.
– “Hainler likidasyon edilince ordumuz adeta kendini yine buldu”
15 Temmuz’la birlikte FETÖ’cü ögelerin Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) büyük nispette temizlendiğini vurgulayan Erdoğan, “İçerideki hainler likidasyon edilince ordumuz adeta kendini yine buldu. Silahlı Kuvvetlerimizin terörle uğraştan yurt dışı operasyonlara kadar farklı cephelerde imza attığı muvaffakiyetlerin altında, bünyesinde yapmış olduğu işte bu paklık vardır. Silahlı Kuvvetlerimiz asıl vazifesine ağırlaşmış ve vazifesini bihakkın yanına getirmeye başlamıştır. Emniyet teşkilatımızda da benzeri durum laf mevzusudur. Bu insicamı korumakta ve güçlendirmekte kararlıyız.” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin 1950’de başlayan demokrasi yolculuğunun her 10 yılda bir tekrarlanan müdahalelerle mütemadi kesintiye uğradığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Sandıktan çıkan irade hiçbir devir tam olarak memleket idaresine yansımadı. 1961 Anayasası’yla tesis edilen vesayet kurumları, milletten almadıkları salahiyetleri kullanarak milletin iradesine ortak oldu. Gerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımız devrinde gerekse Başbakanlığımızda bunları daima önümüzde bulduk. Ne yaptıysak bunlara karşın yaptık. Kefenimizi giyerek çıktığımız bu yolculukta, milletin emanetine sahip çıkma noktasında her türlü mücadeleyi verdik. Bu tarihi süreç içinde 15 Temmuz bir dönüm noktasıdır. 15 Temmuz, Türkiye’de gerçek manada millet egemenliğinin tesis edildiği gündür. Milletin iradesini teslim alma teşebbüsü, şahsen milletin direnişi ile engellenmiştir.”
– “15 Temmuz’un da en büyük destekçisi CHP’dir”
Daha evvel “Darbe teşebbüsü olursa tankın üzerine birinci ben çıkarım” sözünü kullanan CHP Umumi Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 15 Temmuz’daki tutumunu değerlendirmesi istenen Erdoğan, demokrasiyi ve ulusal iradeyi savunmanın yalnızca iktidarın değil, herkesin vazifesi olduğunu, demokrasiyi amaç alan teşebbüsler önünde siyasi ikbal telaşı gütmeden, korkmadan, çekinmeden reaksiyon koymaları gerektiğini vurguladı.
Erdoğan, şunları kaydetti:
“Ancak 1960’tan beri CHP’nin darbeyi destekleyen, müdahaleye çanak tutan bir siyaset izlediğini görüyoruz. 27 Mayıs’ın da 28 Şubat’ın da 15 Temmuz’un da en büyük destekçisi CHP’dir. Olağan kurallarda bu üslup argümanlı cümleler kuran birisinden, kelamını tutması ve tankların üstüne çıkması beklenirdi. Ama CHP Umumî Yöneticisi tankların üstüne çıkmak mahalline darbecilerle anlaşıp tankların arasından kaçmayı tercih etti. Sığındığı Bakırköy Belediye Lideri’nin meskeninde, milletin uğraşını kahve içerek televizyondan takip etti.
Olağan ortada çok önemli bir muamma var. Dört yıl geçmesine karşın açıklığa kavuşturulmamış sorular var. CHP Umumi Yöneticisi 15 Temmuz gecesine dair kuşku bulutlarını artık dağıtmalıdır. O gece kimlerle konuştuğunu, kimlerle hangi pazarlıkları yaptığını öncelikle kendisinin anlatması gerekir. 15 Temmuz sonrasında kullandığı FETÖ jargonu ile o gece yaşananlar arasında bir irtibat olup olmadığını açıklığa kavuşturmalıdır.”
– “Örgütün saklı yapılanmasına yönelik operasyonlar devam ediyor”
FETÖ ile uğraşta gelinen son noktaya ait bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbeye karışanlarla ilgili davaların kıymetli bir kısmının tamamlandığını, milletin kanını dökenlerin ve millete kurşun sıkanların işledikleri cinayetlerin hesabını hukuka verdiğini ve vermeye devam ettiğini tabir etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Örgütün zımnî yapılanmasına yönelik operasyonlar ise devam ediyor. Elbette 40 yıl boyunca devlete sızan sinsi bir yapıyı 4 yılda büsbütün temizlemek mümkün değildir. Gerçekten güvenlik ve yargı ünitelerimiz, her gün yeni bir bulguya ulaşarak örgütün kripto yapılanmasını deşifre ediyor. Firari şahısların memleketimize iadesi konusunda da Adalet Bakanlığımız gereken çalışmayı titizlikle yürütüyor. Örgütün üst seviye militanlarından kimilerinin devletimize iadesini sağladık.
Burada kimi memleketlerin halleriyle ilgili şu hususu tabir etmek zorundayım. Lafa gelince daima demokrasiden bahsedenler, bize hukuk dersi verenler maatteessüf demokrasi düşmanlarına kol kanat germekten çekinmiyorlar. Birçok garp memleketinin FETÖ’cüleri himaye ettiğini, bunlara aleni destek verdiğini görüyoruz. Kimi devletler bunu yalnızca bize zarar vermek için yaparken kimileri da gafletten, FETÖ tehdidini idrak edememekten yapıyor. Fakat Antifa örneğinin herkes için bir ibret vesilesi olacağına inanıyorum. Daha birkaç yıl öncesine kadar romantik laflarla desteklenen bu yapı, artık terör estiriyor, sokakları ateşe veriyor. Hakikaten bu taşkınlıklar önünde Sayın Trump, Antifa’yı terör örgütü olarak ilan edeceklerini açıkladı. Emsal tehdit, FETÖ için de muteberdir.”
– “Bölgemizin geleceğinde bu örgüte mekan yoktur”
TSK’nin, terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonlarına karşılık Avrupa ve ABD kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan algıyı yorumlaması istenen Erdoğan, “Terörü bu toprakların kaderi olmaktan muhakkak çıkartacağız. Bu cephede son yıllarda sahiden kıymetli adımlar attık. Suriye’de kurulmak istenen terör koridorunu, gerçekleştirdiğimiz operasyonlarla akamete uğrattık. Terör örgütlerinin bir periyot kol gezdiği 8 bin 200 kilometrekarelik yeri, DEAŞ ve PKK/YPG’li teröristlerden temizledik. Irak’ta da PKK amaçlarına yönelik başarılı harekatlar düzenliyoruz. Haziran ayının ortasında yapılan hava ve kara harekatları, bu sürecin modülleridir. PKK bu toprakların iklimine, kişisine, inancına, bedellerine ve kültürüne düşman bir terör örgütüdür. On binlerce kişimizin katilidir. Kesimimizin geleceğinde bu örgüte nokta yoktur.” değerlendirmesinde bulundu.
– “İHA ve SİHA’lara yönelik de çok önemli dış talep var”
Savunma endüstrisi sahasında Türkiye’nin durumuna yönelik bir soru üzerine de savunma endüstrisinde yerlilik nispetini yüzde 20 seviyelerinden alarak yüzde 70’lerin üstüne çıkardıklarına işaret eden Erdoğan, 2002’de yalnızca 62 savunma girişimi yürütülürken bugün bu sayının 700’e yaklaştığını kaydetti.
Son 5 yılda yaklaşık 350 yeni girişim başlattıklarını, 2002’de yaklaşık 5,5 milyar dolar bütçeli savunma girişimleri yürütülürken gelinen noktada yaklaşık 11 katlık bir artışla 60 milyar dolarlık girişim hacmine ulaştıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ihale süreci devam eden girişimlerle bu rakamın 75 milyar doların üzerine çıktığını, birebir periyotta firma sayısının da 56’dan 1500’e ulaştığını bildirdi.
Vazifeye geldiklerinde 1 milyar dolar olan kol cirosunun, 2019’da 10,8 milyar dolara yükseldiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“2002’de sırf 248 milyon dolar olan savunma ve havacılık ihracatı, 2019 itibarıyla 3 milyar doları geçti. Neredeyse yok seviyesinde olan Ar-Ge harcaması 2019’da 1,5 milyar doları geçti. Bugün dünyanın en büyük savunma şirketleri listesinde 5 firmamız bulunuyor. Gayri taraftan havuzlu çıkarma gemimiz TCG Anadolu’nun inşasının sonuna geldik. Hakikaten gemimiz 1 Temmuz’da liman test hazırlıkları için rıhtıma indi. Dizaynından üretimine her aşamada yerli olacak savaş uçağımızı da 2023’te hangardan çıkaracağız.
Bulunduğumuz noktayı önemsiyoruz gelgelelim daha fazlasını yapmamız gerekiyor. Bu türlü bir iradeye, altyapıya ve birikime sahibiz. Savunma sanayi girişimlerimizin en kıymetlisi elbet SİHA ve İHA’lardır. AKINCI ile bu yerde dünyanın birinci 4 memleketinden biri olacağız. Terörle savaşımıza SİHA’lar hakikaten büyük ek yapıyor. Bunun yanında eşgüdüm içinde yürüyen bir süreç var. Güvenlik teşkilatlarımız olan TSK, emniyet, jandarma ve MİT arasındaki uyum şu an en üst seviyede. İnşallah bunu daha da artıracağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, silahlı kişisiz hava araçlarına (SİHA) ait bir soruyu, “Sadece terörle uğraşta değil, Suriye’de ve Libya’da da İHA ve SİHA’lar çok faal rol oynuyor. Bu yerde dünyanın ilgisini çekmiş durumdayız. İHA ve SİHA’lara yönelik de çok önemli dış talep var. Natürel savunma sanayii meydanındaki başka yerli üretimlerimize yönelik de büyük bir ilgi var. Hem kişisel kol hem de devlet olarak bu yerde atılan adımlarımız kesintisiz sürecek.” biçiminde cevapladı.
– “Kimsenin toprağında, egemenliğinde gözümüz yoktur”
15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yaptığı bir konuşmada kullandığı “Artık yalnızca memleketimiz üzerine oynanan oyunları değil, ortamımızda kurulan tuzakları da bozacağız.” tabirler hatırlatılarak Türkiye’nin bu sahada nasıl bir strateji izlediğini sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu cevabı verdi:
“Bölgemizle ilgili hususlarda taraflı, fırsatçı ve sair tarafı yok sayan bir yaklaşım içinde asla olmadık. Barışın inşa edilmesi, akan kanın durması için uğraş harcıyoruz. Çatışmalar sebebiyle kişilerin mülteci durumuna düşmesini, meskenini, barkını, hayatını kaybetmesini istemiyoruz. Türkiye’nin bu husustaki duruşu nettir; bizim kimsenin toprağında, egemenliğinde gözümüz yoktur. Kendi güvenliğimizin üzerine ne kadar titriyorsak, komşularımızdan başlayarak dost ve kardeş devletlerin güvenliğine de tıpkı biçimde hassasiyet gösteriyoruz.
Fransa ve Abu Dabi idaresi başta olmak üzere, kimi devletlerce yürütülen propagandanın gerisinde, Türkiye’nin hukuk, demokrasi ve adalet eksenli uğraşına yönelik tahammülsüzlük vardır. Türkiye, alanda ve masada verdiği başarılı uğraşlarla kan ve kaostan beslenenlerin hesaplarını bozmuştur. Bugün yüz milyonlarca mazlum ve mağdurun nazarında Türkiye; umutla, adaletle, merhametle özdeş hale gelmiştir. Memleketimize yönelik bu teveccühü korumakta kararlıyız.”
– “Libya’nın güçlenmesi hem Kuzey Afrika’yı hem de Avrupa’yı rahatlatacaktır”
Soru üzerine Libya konusunda da değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin kararlı hali sayesinde darbeci Hafter ile destekçilerinin Trablus’u işgal planının tutmadığını söz etti.
Milletlerarası meşruiyeti haiz Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin, kısa vadede darbecileri Trablus’tan söküp atmayı başardığına işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Sahada elde edilen bu kazanımlar, inşallah Libya’nın tamamında barış ve huzurun müjdecisi olacaktır. Türkiye ile Libya arasında imzalanan ‘Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası’ ile ‘Deniz Salahiyet Sahalarının Sonlandırılmasına Ait Mutabakat Muhtırası’ son aşama değerlidir. Bu iki muhtıra ile devletimiz, Şark Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini garantiye almış, tıpkı devranda da Libyalı kardeşlerine sahip çıkmıştır. Başkaca Libya’ya sağlıktan ulaşım altyapısında kadar her sahada destek oluyoruz.
Libya’nın bir an evvel istikrara kavuşması, yalnızca Libya halkının değil, tüm yerin çıkarınadır. Bu memleketin siyasi ve ekonomik açıdan güçlenmesi hem Kuzey Afrika’yı hem de Avrupa’yı rahatlatacaktır. Milletlerarası topluluk legal hükümeti destekleyerek artık tercihini yapmalı, savaş kabahati işleyen darbecileri durdurmalıdır. Libya’yı kan gölüne çeviren lejyonerler bir an evvel bu devletten çıkarılmalıdır. Terhune ve daha birçok kentte ortaya çıkan toplu mezarların hesabı, darbecilerden muhakkak sorulmalıdır.”
– “Paylaşımı esas alan her türlü teklife kapımız açıktır”
Türkiye’nin, Libya ile Şark Akdeniz’de de canlı bir strateji izlediği belirtilerek “Türkiye’nin buradaki gelişmelere bakış açısı nasıl?” formundaki bir soruya ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu karşılığı verdi:
“Aralarında komşularımızın da olduğu birtakım devletler, Türkiye’yi Şark Akdeniz’de etkisizleştirmek için yanlışlı bir sürecin içine girdiler. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin Akdeniz’deki haklarını gasbetmek istediler. Tekraren bunun yanlış olduğunu, hukuka elverişli olmadığını söyledik. Türkiye’nin hak ve hukukunu muhafaza noktasında kararlı olduğunu tabir ettik. Maksatları, Akdeniz’e en uzun kıyıya sahip olan devletimizi yalnızca oltayla balık tutacak bir kıyı şeridine mahkum etmekti lakin attığımız adımlarla bu planı boşa çıkardık. İki sondaj gemimizi göndererek, memleketimize ilişkin sahalarda sismik araştırmalar yapmaya başladık.
Açık ve net söylüyorum; biz tarih boyunca farklı medeniyetlere beşiklik etmiş Akdeniz’de tansiyon istemiyoruz. Bilakis burada var olduğu düşünülen hidrokarbon kaynaklarının, tüm kesim için bir fırsat oluşum ettiğine inanıyoruz. İş birliğini ve adil bir paylaşımı esas alan her türlü teklife kapımız açıktır. Bu prensipler temelinde herkesle çalışmaya hazırız.”
– “CHP eksenini kaybetmiş bir partidir”
Muhalefetin bu hususta izlenen yol haritasına yönelik tenkitlerine yönelik değerlendirmelerinin sorulması üzerine Erdoğan, muhalefet partilerinin ve münhasıran de CHP’nin bu biçim tenkitlerine birinci kez şahit olmadıklarını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 yıllık iktidarlarında Türkiye’yi, milleti ve demokrasiyi güçlendirmek için attıkları tüm adımlarda CHP’nin hücumlarına ve ithamlarına muhatap olduklarını belirterek şu değerlendirmelerde bulundu:
“Suriye’nin kuzeyinde kurulmaya çalışılan terör koridorunu, CHP’ye karşın akamete uğrattık. Hendek ve çukur terörünü CHP’ye karşın engelledik. İdlibli kardeşlerimize tekrar CHP’ye karşın sahip çıktık. 15 Temmuz sonrasında FETÖ’ye karşı uğraşımızı yeniden CHP’ye karşın sürdürdük. Birebir biçimde Libya ve Şark Akdeniz’deki çıkarlarımızı CHP’nin muhalefetine karşın savunduk ve savunuyoruz. 40 yıllık siyasi hayatımızda edindiğimiz tecrübe, bize CHP’nin millet ve memleket üzere bir derdinin olmadığını, Türkiye’nin çıkarları konusunda rastgele bir hassasiyetlerinin bulunmadığını göstermiştir. Şu an CHP, eksenini kaybetmiş bir partidir. Rüzgar nereden ürünse oraya yöneliyorlar. Mütemadi bocalamalarının sebebi budur. Ulusal sorunlarda CHP ve şürekasının ne dediğine değil, milletimizin ne dediğine, neyi talep ettiğine bakıyoruz. Bizim için asıl olan Türkiye ve Türk milletinin huzuru, emniyeti ve bekasıdır. Bunun dışındaki her şey lafügüzaftır.”
– “8’i aşı olmak üzere 17 ilaç geliştirme girişimimiz devam ediyor”
Türkiye’nin, aralarında ABD ve İngiltere’nin de bulunduğu 140 devlete, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla uğraş edebilmeleri için yardım gönderdiği hatırlatılarak “ABD’ye ve İngiltere’ye yardımı tam konumlandıramıyor kimileri, Türkiye bu gücünü nereden alıyor?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, devlet geleneklerinin “insanı yaşat ki devlet yaşasın” prensibi üzerine bina edildiğini söyledi.
“Biz birebir devranda paylaşmanın, yardımlaşma ve dayanışmanın rahmetine inanan bir milletiz.” sözünü kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, koronavirüs salgınının, insanlık tarihinin son asırda yüzleştiği en büyük sıhhat bunalımlarından biri olduğunu, birçok devletin bu salgına sıhhat altyapısı bakımından hazırlıksız yakalandığını belirtti.
Kimi gelişmiş devletlerin vatandaşlarına ve sıhhat çalışanlarına tulum, maske, gözetici ekipman üzere temel muhtaçlık gereçlerini sağlamakta zorlandığına dikkati çeken Erdoğan, Türkiye olarak, 40 bin ağır bakım yatağı, 246 bin yatak kapasitesi, bin 213 bilgisayarlı tomografi cihazı, 4 bin tedavi kurumu, 1 milyon 100 bin sıhhat çalışanıyla salgını en rahat karşılayan memleketlerden biri olduklarını tabir etti.
Bu süreçte sıhhat yatırımlarına da sürat verdiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da bin 8’er yataklı iki acil durum hastanesini kısa müddette faaliyete geçirdiklerini hatırlattı.
İstanbul’da Başakşehir Çam ve Sakura Kent Hastanesi üzere devasa sıhhat tesislerini devreye aldıklarını anımsatan Erdoğan, “Milletimizi, CHP Umumi Yöneticisi’nin ‘sahra hastanesi’ diye reklamını yaptığı hangarlara mahkum etmedik.” dedi.
Kişilerin ilgisizlikten öldüğü, sıhhat çalışanlarının maske bulamadığı, yaşlı bakım konutlarından utanç verici imajların yansıdığı durumların hiçbirinin Türkiye’de yaşanmadığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Sosyal güvenlik sistemimizin kapsayıcılığı ve kuşatıcılığı sayesinde vatandaşlarımız, kimi alanlarda olduğu üzere milyon dolarlık faturalarla karşı zıdda kalmadı. Testten teşhis, tedavi ve ilaca illetle uğraş için gereken her şeyi insanımıza fiyatsız sunduk. Bunun yanında diyanet, lisan, ırk ve ortam ayrımı gözetmeden dünyanın 140 devletine tıbbi teçhizat ve gereç gönderdik. Tekrar bu süreçte Türk mühendisleri tarafından geliştirilip Türk firmalarınca üretilen teneffüs cihazları yaptık.
Hamdolsun kendi hastanelerimizin yanı sıra Brezilya’dan Somali’ye kadar birçok kıtada Türk malı teneffüs cihazları kullanılıyor. 8’i aşı olmak üzere 17 ilaç geliştirme girişimimiz devam ediyor. Yıl sonundan evvel, velev daha erken bu girişimlerde klinik öncesi aşamaya geçmeyi planlıyoruz. Sıhhatin kıymetinin daha iyi anlaşıldığı bu devirde, Türkiye’nin büyük bir çekim merkezi olacağına, sıhhat turizmi ortamında da kendisinden laf ettireceğine inanıyorum. Bu vesileyle salgın sürecinde özverili bir biçimde hizmet yapan, sıhhat çalışanları başta olmak üzere tüm kamu ve kişisel dal çalışanına, milletim ismine şükranlarımı sunuyorum.”
– “Ülkemizi 2023 amaçlarına bir adım daha yaklaştıracağız”
Iktisat konusunda yeni süreçte izleyecekleri yol haritasına ait bir soru üzerine Erdoğan, iktisadın kendileri için her devir öncelikli sorunlardan biri olduğunu ve 2002’de iktidara geldiklerinde, bunalım yorgunu bir ülkeyi devraldıklarını söz etti.
Kişi başı geliri 3 bin 500 dolar, eğitim, sıhhat, ulaşım, güç üzere yerlerde zayıf altyapıyla ağır aksak yol yürümeye çalışan bir Türkiye’nin bulunduğunu anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tablo önünde Cumhuriyet tarihinin en büyük demokrasi ve yatırım hamlesini başlattıklarını vurguladı.
On sekiz yıl boyunca yaptıkları icraatlara ait haber veren Erdoğan, “Dönemimizde Türkiye’yi gücün otoyolu haline getirdik. TürkAkım ve TANAP girişimleriyle gücün uzaklara inançlı ulaşımında laf ve salahiyet sahibi konuma gelen Türkiye, Akkuyu Nükleer Güç Santraliyle de gücüne güç katacaktır. Son 18 yılda devletimize 220 milyar dolardan fazla direkt yatırım çektik. Bugün satın alma paritesine nazaran değerlendirirsek ulusal gelir sıralamasında 13’üncü büyük ekonomiyiz.” dedi.
Salgın periyodunda herkesin yanında olduklarını, “Sosyal Muhafaza Kalkanı” çerçevesinde millete direkt 24 milyar lirayı aşkın kaynak aktardıklarını hatırlatan Erdoğan, kısa çalışma ödeneği ve nakdi fiyat desteğinin vadesini uzatarak salgın sonrası periyotta de çalışanların yanında taraf almaya devam ettiklerini bildirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küresel seviyede tekrar şekilleneceği anlaşılan siyasi ve ekonomik yapıda Türkiye, sahiden avantajlı bir yanda duruyor. Daha salgın periyodu bitmeden, dünyanın dört bir yanından alternatif üretim ve tedarik kanalları için devletimizdeki firmalarla temasa geçilmeye başlandı. İnşallah bu dertli süreci fırsata çevirecek, devletimizi 2023 gayelerine bir adım daha yaklaştıracağız.” diye konuştu.
– “Çift başlılıktan neşet eden meseleler bu süreçte yaşanmadı”
24 Haziran 2018 seçimleriyle geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin salgınla uğraştaki tesirine yönelik değerlendirmelerinin sorulması üzerine Erdoğan, sistemin getirdiği avantajları çok iyi kullandıklarını söz etti.
Kabineyle tam bir uyum içinde, vakit kaybına mahal vermeden, bürokratik oligarşiye takılmadan gereken tüm kararları aldıklarını ve bunları süratle uyguladıklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Daha evvel çift başlılıktan neşet eden sıkıntıların hiçbiri bu süreçte yaşanmadı. Bunalım periyodunda sistem tıpkı bir saat üzere tıkır tıkır işledi. Böylelikle muhalefetin sistemle ilgili tenkitlerinin ne kadar bölgesiz, haksız ve gereksiz olduğu ortaya çıktı. Öte yandan biz 83 milyonun huzuru ve sıhhati için başarılı bir uğraş yürütürken muhalefet belediye yöneticilerinin birçok, en kolayından toplu taşımadaki sefer sayısını dahi düzenlemekte aciz kaldı. Kişimizin sıhhatini hiçe sayan, külliyen iş bilmezlik ve koordinasyonsuzluktan kaynaklanan badirelere şahit olduk.
Koronavirüs buhranını tüm dünyaya örnek bir muvaffakiyetle yöneten kabinemize ve idare sistemimize yönelik vatandaşımızın duyduğu itimat de artmış durumda. Salgın devrinde yapılan kamuoyu yoklamaları bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. Devletimizin açıkladığı önlemlere riayet ederek sürecin başarısına ek sunan herkese teşekkür ediyorum. Tüm vatandaşlarımı ‘tamam’ diye sloganlaştırdığımız paklık, ara ve maske kurallarına uymaya davet ediyorum.”
– “Cumhur İttifakı bu uğraşın sancaktarıdır”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhur İttifakı’nın koordinasyon ve geleceğine ait değerlendirmesinin sorulması üzerine, şunları söyledi:
Gerçekten arkada bıraktığımız vakit zarfında içeriden ve dışarıdan gelen nifak teşebbüslerine karşın Yenikapı ruhunu diri tutmayı başardık. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi başta olmak üzere birçok ıslahatı hayata geçirerek Türkiye’nin önünde yeni yolların açılmasını sağladık. FETÖ ve PKK terör örgütleriyle uğraşta tarihi ivme yakaladık. Ekonomimize yönelik sabotaj teşebbüslerini muvaffakiyetle püskürttük. Suriye ve Libya’da Türkiye’nin menfaatlerini kararlılıkla koruduk. Millet ve memleket ortak paydasında kurduğumuz bu şık birlikteliği inşallah önümüzdeki periyotta daha da güçlendireceğiz.”
– “Gençlerimize güvenmeye devam edeceğiz”
Yeni sosyoloji ve gençlik konusuna ait bir soru üzerine ise Erdoğan, 40 yılı aşkın vadedir siyasetin içerisinde olduğunu ve bu vade içerisinde daima gençlerle yol yürüdüğünü, onlara güvendiğini, onların gücünü, heyecanını ve desteğini yanında hissettiğini anlattı.
Başbakan olduktan sonra birinci işlerinin, Anayasa değişikliğiyle gençlerin seçilme yaşını 30’dan 25’e düşürmek olduğunu, 16 Nisan halk oylamasında gençlerin seçilme yaşını, seçme yaşıyla eşitleyip 18’e indirdiklerini hatırlatan Erdoğan, eğitim ortamında liseden üniversiteye, barınma imkanından burs sorununa kadar pek çok ıslahata imza attıklarını belirtti.
Kangrene dönmüş üniversite harçlarını kaldırarak, gençlere eğitimde fırsat eşitliği sunduklarına işaret eden Erdoğan, üniversite imkanını tüm vilayetlere yaygınlaştırdıklarını, başvuran her mektepliye ya burs ya da kredi verdiklerine dikkati çekti.
Son 18 yılda üniversite sayısını 3 kat artırarak 200’ün üzerine çıkardıklarını her kademede eğitim alt yapısını daima güçlendirmekte kararlı olduklarını lisana getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
“Yeni idare yapımızı oluştururken Gençlik ve Spor Bakanlığını kurmuş olmamız, gençlerimize verdiğimiz şahsi ehemmiyetin ispatıdır. Umumî Lideri olduğum AK Parti’nin Gençlik Kolları 1,5 milyon civarında üye sayısıyla, öteki partilerin yekun üye sayılarının bile üzerindedir. Gençlik kollarımızda 19-20 yaşında birinci sefer siyasete atılan arkadaşlarımız, bugün umumi lider yardımcısı, milletvekili, belediye yöneticisi olarak vazife yapıyor. Şu anda da hem partide hem Cumhurbaşkanlığında hem bürokraside yakın çalıştığım ekibimin çok büyük bir kısmı, genç denilebilecek yaşlardaki arkadaşlarımızdan oluşuyor. İnşallah bundan sonra da gençlerimize güvenmeye devam edeceğiz.”
– “Dünya bu gidişata dur demeli”
İsrail’in Garp Şeria’nın birtakım kısımlarını ilhak planı hatırlatılarak İsrail’in bu işgalci tavrına ait değerlendirmelerinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu karşılığı verdi:
“Dünyada adaletsizliğin tepeye çıktığı noktaların başında, İsrail işgali altında bulunan Filistin toprakları geliyor. Ama İsrail güçlerinin acımasızca katlettiği Filistinler, artık global medyada haber olarak bile mahal almıyor. İsrail’i gün geçtikçe pervasızlaştıran, daha da hukuk tanımaz hale getiren en kıymetli sebep, işte bu global sessizliktir. İsrail’in, Garp Şeria’daki yerleşim ünitelerini ve Ürdün Vadisi’ni ilhak edeceğini açıklaması, işgal ve zulüm siyasetinin yeni bir adımıdır. Dünya bu gidişata dur demeli, İsrail’in hukuk tanımaz adımlarına ket olmalıdır.
Geçen yıl Birleşmiş Milletler Umum Heyeti’ndeki konuşmamda, İsrail’in Filistin topraklarında nasıl yayıldığını bir harita eşliğinde göstererek anlatmıştım. Dünyaya ‘Acaba İsrail neresidir, toprakları nereleri kapsıyor?’ sorusunu yöneltmiştim. Hakikaten de İsrail 1947’de, 1949’da, 1967’de neresiydi, şu anda neresi diye baktığınızda sorunun kaynağı ortaya çıkıyor. 1947 haritasında o toprakların tamamı Filistin’e aitken yıllar içinde Filistin küçülmüş, İsrail büyümüştür. 1967’de Kudüs’ün de işgaliyle yeni bir aşamaya geçildi. Günümüzde ise haritada maatteessüf artık Filistin diye bir mahal kalmadı. Filistin’in neredeyse tamamına yakını İsrail tarafından yutuldu. İsrail artık de kalanını işgal etmenin peşinde. İlhak planları bunun bir kesimidir.
Gazze’deki insanlık dışı abluka ile Kudüs’ün tarihi ve tüzel statüsüne yönelik ataklar da devam ediyor. 1967 sonları temelinde başşehri Şark Kudüs olan hükümran, bitişik ve bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulması, bizim siyasetimizin ana eksenidir. Bunun dışındaki rastgele bir barış planının adil olma, kabul edilme ve uygulanma talihi yoktur.”
Kudüs’ün üç semavi diyanetin mukaddes mekanı, Mescid-i Aksa’nın ise Müslümanların birinci kıblesi olduğunu anımsatan Erdoğan, “Mescidi Aksa’nın izzetini korumak, buraya el uzatılmasına mani olmak Müslümanların ortak vazifesidir. Bütün İslam aleminin bu gerçeği anlaması ve buna iyi davranması gerekiyor. Şunu da ek edeyim; bizim Musevilere karşı rastgele bir önyargımız yahut husumetimiz de yoktur. İsrail halkıyla da bir sıkıntımız bulunmuyor. Bizim karşı olduğumuz, İsrail hükümetinin işgalci ve hukuk tanımaz politikalarıdır.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayasofya Camisi’nin yine ibadete açılmasına ait de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Burası, Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethettiğinde birinci cuma namazını kıldığı ve fethin sembolü olarak camiye dönüştürdüğü bir mekandır. Bu yüzden topluluk hafızamızdaki tarafı vazgeçilmezdir. 1934’te Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesi, milletimizin içini acıtan bir karardı. Ayasofya’nın tekrar asli hüviyetine kavuşturulması gerekiyordu. Danıştay, yapılan müracaat sonucu kesin kararı verdi. Danıştay’ın kararını hukuk devleti ismine, maşeri vicdanı rahatlatma ismine müspet bir adım olarak görüyoruz. Dava sürecinde içerden ve yurt dışından çıkan çatlak seslerin ise hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Ayasofya’nın statüsüyle ilgili son karar mercii öbürleri değil, Türk milletidir. Bu, bizim iç problemimizdir. Öteki memleketlere de gelgelelim alınan karara hürmet göstermek düşer.”
Memurlar
