Prof. Dr. Temel Yılmaz’ın Habertürk İnternet Sitesindeki yazısı
Birkaç gün önce Belçikalı 394 tıp otoritesi ve 1.340 sağlık profesyoneli Belçika hükümetine hitaben bir bildirge yayınladı.
Bildirge, çok ciddi ve titiz hazırlanmış, belli ki üzerinde oldukça tartışılmış, kanıtlarla desteklenmiş bir uyarı, dünyada ilk kez pandemi yasaklarına karşı bir başkaldırı.
Çok önemli bölümüne katıldığım bildirgedeki çok önemli iddiaların satır başlıkları özetle şöyle:
SIKI İZOLASYON HASTALIĞIN GİDİŞ SEYRİNİ DEĞİŞTİRMEDİ
COVID-19 seyri diğer virüs enfeksiyonlarının oluşturduğu dalgalanmaya benzer bir seyir gösteriyor, gribe neden olan diğer rinovirüsler influenza A ve B virüsleri ile koronavirüslerin seyri konusunda bir fark görülmedi, bu nedenle korkmaya gerek yok.
Dünya karantina, tecrit gibi katı uygulamalarda zaten geç kaldı, bu uygulamalara pandeminin zirvesi geçtikten çok daha geç bir süre sonra başlandı. Bu nedenle hastalığın hızındaki düşüş, alınan önlemlerin bir sonucu değil, doğal bir azalma.
Sıkı izolasyon politikaları olan ülkelerdeki koronavirüs enfeksiyon dalgasının artış ve azalma eğrisiyle, izolasyon uygulamayan İsveç, İzlanda gibi ülkelerdeki hastalığın artış ve azalma eğrisi karşılaştırıldığında hastalığın gidiş seyri birbirine benzer. Toplumsal izolasyon COVID-19 gidiş seyrini değiştirmedi.
COVID -19’LA İLGİLİ DÜNYADA GEREKSİZ PANİK ORTAMI OLUŞTURULDU
Pandemi ve virüs enfeksiyonu bazı çevreler ve medya grupları tarafından muhtemelen bilerek gereğinden fazla abartıldı ve tüm dünyada panik ortamı oluşturuldu.
Oysa bugün artık SARS-Cov-2 virüsünden ölümler artık mevsimsel grip virüsünden ölümler düzeyine indi.
Covid-19 hastalığı ile enfekte kişilerin %75’i bu hastalığı semptomsuz geçiriyor ve hastaların %98’i de kendiliğinden iyileşiyor.
Bu hastalıktan ölen %2’lik grubun büyük çoğunluğu (%70’i) 80 yaş ve üzerinde, geri kalan grubun da tamamının ek olarak KOAH, kalp hastalığı, diyabet ve aşırı obezite gibi altta yatan başka bir hastalığı var ve ölümleri bu hastalıklar tetikliyor.
Dolayısıyla insanların %98’inin kendiliğinden iyileştiği bir hastalık için insanlık tarihi boyunca görülmemiş bir şekilde dünyada büyük bir panik ortamının oluşturulması, insanların büyük bir tecrit ortamına itilmesi, ekonominin çarklarının durdurulması gibi orantısız uygulamalar haksız ve çok hatalı.
KARANTİNA İNSANLARA YARAR DEĞİL ZARAR VERDİ
İnsanlarda karantina ve sosyal izolasyonun, depresyon, anksiyete, aile içi şiddet ve intiharları arttırdığını gösteren birçok çalışma var.
Özellikle ileri yaş kişilerde uygulanan tecrit, bireylerde kalıcı stres, yalnızlık ve korku ortamı oluşturdu, insanların psikolojini bozdu depresyon oranları çok arttı. Bu durum virüsle savaşta en yaşamsal rolü oynayan vücudun kendi savunma sistemini zayıflatmaktadır.
Evde karantinaya alınan ve kapalı ortamlarda sosyal tecrit ortamına itilen kişilerde, özellikle yaşlılarda, immun sistemin çökmesi bir süre sonra hem bu hastalığın ve hem de bundan sonra gelebilecek başka virüs enfeksiyonlarının daha ölümcül seyretmesine neden olabilir.
Bu nedenle karantina fayda yerine insan sağlığını olumsuz etkilemiştir.
COVID-19’DAN KORUNMA YÖNTEMLERİNDE İNSANLAR YANLIŞ YÖNLENDİRİLDİ
SARS-CoV-2 virüsünden korunmanın ağırlıklı stratejisi yüzey kontaminasyonu ve steririlizasyon üzerine kuruldu.
Hastalığın paradan, alışveriş arabalarından, kapıların kolundan asansörün düğmesinden bulaşabileceği üzerine sürekli uyarılar yapıldı. Bu uyarılara televizyonlarda yapılan programlar, sosyal medyadaki dönen viral filmler eklenince tüm dünyada insanlarda görülmemiş bir panik ortamı oluştu, korku, endişe temizlik paranoyasına dönüştü. İnsanlar ceplerinde dezenfektanla tuttuğu her yeri temizleyerek, elini sürdüğü her yerden ne zaman hastalık kapacağı korkusu ile yaşamaya başladı.
Bu nedenle milyonlarca insan gereksiz yere paranoyaya itildi.
Bugün yüzey teması ile virüsün bulaştığını gösteren hiçbir ciddi yayın bulunmamaktadır. Temas virüsün bulaşma yollarından birisi değildir.
Virüsün yayılma yolu damlacık enfeksiyonu (öksüren,hapşıran hastalardan), havalandırması olmayan kapalı odalarda olmaktadır.
Bu nedenle COVID-19’dan korunmanın tek etkili yöntemi maskedir.
Ancak, gereksiz ve uzun süreli maske takmanın solunan havada oksijenin azalmasına ve karbondioksitin artmasına sebep olabileceği, artan CO2’nin bağışıklığı olumsuz olarak etkileyebileceği, baş ağrısı, solunum problemleri ve sinüs problemlerinin olacağı bildirilmektedir.
Maske takılan ortamlar sıklıkla havalandırılmalıdır.
Açık havada spor, yürüyüş immun sistemin güçlenmesi için çok önemlidir ve yeterli mesafe varsa maske takmaya gerek yoktur. Bu nedenle bazı belediyelerin fiziksel mesafeyi korumasına rağmen açık havada, hatta spor yaparken maske takma konusundaki katı kuralları insanlara zarar vermektedir.
PCR YÖNTEMİ GÜVENLİ DEĞİL
PCR testinin kullanımı gerekli araştırma ve kontroller yapılmadan hızlı bir prosedürle aceleye getirildi ve hiçbir zaman ciddi bir şekilde doğruluğu test edilmedi. Bu nedenle klinikte bir çok vakada yanlış pozitif değerler görüldü. Pandemideki sert politikalarda bu sayılara göre planlandı.
PCR testi diğer virüslerde kontaminasyon eski virüs genomilerinden kaynaklanan kalıntılar da hatalı pozitif sonuç verebilir.
Ayrıca test gerçek viral yükü tespit edemediği için PCR testi sonucu pozitif çıkan bir kişide gerçekten o kişinin klinik olarak enfekte olduğu, hasta olduğu veya hastalanacağı anlamına gelmez.
Sonuçta pozitif bir PCR testi otomatik olarak aktif enfeksiyonu veya bulaşma oranını göstermediğinden yalnızca bu testin sonuçlarına dayanarak alınan ciddi sosyal önlemleri katı tecrit kurallarını haklı çıkarmaz.
HASTALIK ARTIK ÖLÜMCÜL DEĞİL, TEDAVİDE KONUSUNDA YANILTICI AÇIKLAMALAR YAPILDI
Pandeminin başından itibaren tüm dünyada COVID-19’un tedavisi olmayan, ölümcül bir hastalık olduğu, eldeki mevcut ilaçlarında bir işe yaramadığına dair bir algı yaratıldı.
İlk aylar eldeki etkili hidroksiklorokin (HCQ) ve azitromisin gibi ilaçlarında hiçbir işe yaramadığına dair iddialar ortaya atıldı. İnsanların umutları iyice kırıldı.
Oysa bu gün iddiaların doğru olmadığı ortaya çıktı.
The Lancet’deki, HCQ’nun etkisinin olmadığını söyleyen en önemli kaynak meta-analiz araştırması geri çekildi. Kullanılan birincil veri kaynaklarının güvenilmez olduğu kanıtlandı ve 3 yazardan ikisi çıkar çatışması içinde olduğu bulundu. Ancak, bu araştırmaya dayanarak bu ilacın etkisiz olduğunu yazan tedavi kılavuzlarında ilacın etkisiz olduğunu yazan bölümler değişmeden kaldı.
Bugün bu ilaçlara eklenen yeni antiviral ilaçlarla artık COVID -19 ölümcül hastalık olmaktan çıktı, hastalık kısa sürede iyileşebiliyor.
Yine yoğun bakımda da hastalara suni solunum uygulandığı ölümcül ARDS’nin (akut solunum sıkıntısı sendromu) akciğer kan damalarında damariçi pıhtılaşma ile vücudun abartılı bir bağışıklık tepkisinden kaynaklandığını artık biliyoruz. Kan sulandırıcı ilaçlar ve deksamentazon ile bu komplikasyon da artık neredeyse tamamen önlenebiliyor. Yoğun bakım ihtiyacı olan hasta sayısı çok azaldı.
Bu nedenle artık SARS-CoV-2 virüsü öldürücü bir virüs değil, tedavi edilebilen bir hastalıktır.
Ama halen alınan katı önlemler, uygulamalar ölümcül bir hastalıkla mücadele algısı üzerinden yürütülüyor. Ülkelerin artık yeni duruma göre yeni stratejiler belirlemesi gerekir deniyor.
Ve sonuç olarak, Belçikalı doktorların hazırladığı bildirgede artık insanlığa verdiği zarar, ölüm oranı ve bulaşıcılığı açısından mevsimsel influenzaya yaklaşan bir virüs karşısında, alınan son derece orantısız önlemleri doğru bulunmadığı belirtiliyor.
Ek olarak, COVID-19 konusunda katı baskıcı politika yerine, hastalıkların önlenmesi, sağlıklı bir yaşam tarzı yoluyla kendi bağışıklık sistemimizi güçlendirmek, bireye özen göstererek optimal bakım ve sağlığa yatırım, sosyal destek ağlarının mali açıdan çekici ve geniş çapta erişilebilir olması gibi uygulamalar yürürlüğe konmalıdır diyor.
Makalenin tamamı için tıklayın.
Memurlar