Öztrak, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, ülkenin önemli sistem krizi yaşadığını, salgın idaresinden iktisada, eğitimden dış siyasete kadar her alanda savrulduğunu tez etti.
Bu savruluşların gerisinde hükümetin “kural yerine keyfilik, liyakat yerine sadakat” tercihinin yattığını savunan Öztrak, “Tek adam rejimi, ‘yaptığın anayasaya, maddelere aykırıdır’ diyen her kurumu sarayın vesayeti altına almaya çalışıyor yahut kapatıyor. Liyakatsiz takımlar elinde, ülkenin esaslı, yerleşik kurumları yok ediliyor. Bu müflis bezirgan idareye içeride ve dışarıda kimsenin itimadı kalmadı. Ülkemiz patinaj yapıyor, milletimizin cebi boşalıyor.” diye konuştu.
Öztrak, Türkiye’de Kovid-19 tespit edilmesinin üzerinden neredeyse 7 ay geçtiğini, uzun müddettir Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve birçok bilim insanı tarafından salgınla ilgili bilgilerin milletlerarası standartlarda raporlanmadığının öne sürüldüğünü hatırlatarak, bunun gerçek olduğunun görüldüğünü belirtti.
Datalara güvensizliğin, salgın idaresinde değerli bir dert olduğunu vurgulayan Öztrak, bunun bilim insanlarının hakikat stratejileri geliştirmesini engelleyebileceğine ve vatandaşların salgından korunmak için alacakları tedbirleri zayıflatabileceğine işaret etti.
Öztrak, dün İngiliz hükümetinin, bu nedenle Türkiye’yi seyahat koridoru listesinden çıkardığını hatırlatarak, “Bu dataların bir an evvel milletlerarası standartlara uygun olarak, hükümet tarafından değil, Bilim Şurası sözcüleri tarafından açıklanması ve ülkemizin üzerine düşen bu gölgenin kaldırılması hem sıhhatimiz hem de ekonomimiz için büyük ehemmiyet taşımaktadır. Halkın sıhhatini müdafaanın da ulusal çıkarlarımızı muhafazanın da gereği budur.” değerlendirmesinde bulundu.
– “Patinajın, savrulmanın ismi ‘yeni normal’ oldu”
Ülkenin ve iktisadın “aile şirketi” üzere yönetildiğini sav eden Öztrak, şöyle konuştu:
“Ülkeyi yöneten kibirli adam, deneyimi ve liyakati olmayan damadını, devlet hazinesinin ve maliyesinin, iktisadın başına getirdi. O günden beri milletimizin iki yakası bir ortaya gelmiyor. Damat öğrensin diye, iktisat yapboz tahtasına döndü. ‘Padişah yasağı üç gün sürermiş’ derler. Bu kifayetsiz idarenin aldığı kararların ömrü üç gün bile sürmüyor. Dün aldıkları kararları, bugün kaldırıyorlar. Sonra da buna ‘normalleşme’ diyorlar. Patinajın, savrulmanın ismi ‘yeni normal’ oldu. Damadın yaptıklarıyla ilgili dünya medyasına çıkan haberlere dahi çabucak yayın yasağı getiriliyor. Fakat damat ile bu haberlerde yer alan yakın arkadaşlarına, devlet hazinesinden, yani bu milletin kesesinden ballı ihaleler veriliyor. Devlette, ahbap çavuş alakaları almış başını gidiyor.”
Öztrak, idarede istişareye ve bilime hürmetin kalmadığını tez ederek, “Tek kişinin aklı her şeye yetiyor. Tek kişinin ağzından çıkan kanun oluyor. Sarayın kibirli başı ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ diyor. Sadık bürokratlar da çabucak bu kerameti kendinden menkul teoriyi, 11. Kalkınma Planı’na yani devletin resmi evrakına yazabiliyor. Kelam dinlemeyen Merkez Bankası Liderini işten atarak, buyrukla, sopayla faizleri düşürdüler, bankalara zorla kredi verdirdiler. 18 yıldır borca batırdıkları milleti, esnafları, çiftçileri, şirketleri, tek adam rejimine geçtikten sonra daha da borçlandırdılar.” dedi.
– “2001 krizinde bile bu durumla karşılaşmamıştık”
Enflasyonun çift hanelere yerleştiğini, konut ve otomobilde fiyat balonları oluştuğunu, milletin Türk lirasındaki bedel kaybı nedeniyle döviz ve altına yöneldiğini söyleyen Öztrak, şöyle devam etti:
“Damat ve kayınpeder baktılar olmuyor, milleti caydırmak için döviz ve altın alımına yüksek vergiler getirdiler. Vatandaşlarımız, elindeki dövizi satmaktan büsbütün vazgeçti. Millet tasarruflarını yastık altına kaçırmaya başladı. Memlekette çelik kasa kuyrukları oluştu. Merkez Bankası’nın kasasındaki 120 milyar dolar rezervini, döviz kurunu tutacağız derken erittiler. Merkez Bankası’nın kasasındaki net rezervler eksi 37 milyar dolara düştü. Merkez Bankası’nda bankaya ilişkin döviz rezervi kalmadı. 2001 krizinde bile bu durumla karşılaşmamıştık.
Borçla ekonomiyi yüzdürme stratejisi, ülkeyi borç batağına batırdı. Bu yılın birinci yarısında ailelerin, şirketlerin ve devletin borçlarının toplamı ulusal gelirin yüzde 118’ine ulaştı. Yani bankalar ve finans kurumları hariç ülkenin borcu, ülkenin bir yıllık gelirini aştı. 2001 krizinde bile borçlar bu düzeyde değildi.”
Öztrak, faizlerin artırıldığını ve piyasalara yönelik alınan kararlardan dönülmeye başladığını kaydetti.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın döviz kuruna ait kelamlarını eleştiren Öztrak, şu sözleri kullandı:
“Sayın Albayrak, siz tahminen döviz kuruna bakmıyorsunuz lakin yönetemediğiniz iktisatta iğneden ipliğe her şeyin fiyatı, döviz kuru arttıkça artıyor. Gerçekten, daha bu sözlerinizin mürekkebi kurumadan akaryakıta 14 kuruş, elektriğe yüzde 5,75 artırım geldi. Milletimizin, ‘bu artırımlar benim için değerli değil. Ben artırımlara bakmıyorum.’ deme bahtı yok. Kurdaki her kuruş artış, fiyat etiketlerini ve faturaları şişiriyor. Milletin satın alma gücünü eritiyor. Siz misyona geldiğinizde dolar kuru 4 lira 53 kuruştu. Bugün 7 lira 75 kuruşa çıktı. Madem bu kurun denetimi sizdeydi, niçin denetim edemediniz? Bu Merkez Bankası kasasındaki 120 milyar dolar rezervi kimlere, niçin sattınız? Sayenizde ulusal paramız, yalnızca dolar ve avro karşısında değil, Afrika ülkelerinin paraları karşısında bile eriyip gitti. Siz iş başına geldiğinizden bu yana Türk Lirası, Gabon Frangı karşısında yüzde 39, Namibya Doları karşısında yüzde 31, Kongo Frangı karşısında yüzde 23 kıymet kaybetti.”
– “Sanayicilerimiz, ‘bu ziyanı nasıl telafi edeceğim’ diye düşünüyor”
Öztrak, Albayrak’ın “sanayimiz güçlü” kelamlarını de eleştirerek, “Sanayicilerimizin, KOBİ’lerin net döviz borcunun 163 milyar dolar olduğunun farkında mısınız? Sene başından bu yana dolardaki artış nedeniyle, şirketlerin 290 milyar lira kur farkı ziyanına uğradıklarını biliyor musunuz? Sanayicilerimiz artık kara kara ‘bu ziyanı nasıl telafi edeceğim’ diye düşünüyor. Yalnızca endüstrici değil, salgın nedeniyle işsiz kalanlar da iş yapamayan esnaflar da dolar arttıkça maliyetleri artan çiftçiler de borçlarını, borcun faizlerini nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünüyorlar.” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, TBMM’nin 27. Devir 4. Yasama Yılı açılışında yaptığı konuşmada, Kovid-19 salgınında millete 495 milyar lira, ulusal gelirin yüzde 10’u kadar dayanak verildiğini söylediğini hatırlatan Öztrak, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Destek dediğinin 267 milyar lirası, vatandaşa ve şirketlere verilen yeni borç. 122 milyar lirası eski borçların ertelenmesi. Buna bir de faizle vergi ve prim borçlarının ertelenmesini ekleyin, dayanak dediğinin yüzde 93’ü faizle borç verme yahut faiziyle borç erteleme. Geriye kalan kısa çalışma ödeneği ve fiyatsız müsaade dayanağı. Bunlar da zati İşsizlik Sigortası’ndan yani çalışanlarımızın, emekçilerimizin kendi kumbarasını kırıp, kendi biriktirdiği parasından ödeniyor. Bütçeden pandemi devrinde, millete karşılıksız verdikleri gerçek takviye fiyatı ise yalnızca 6,2 milyar lira. Yani ulusal gelirin binde 13’ü kadar. Bu oranla tüm G-20 ekonomileri içinde vatandaşına en az nakdi takviye veren hükümet oldular.”
Öztrak, esnafın, verilen krediler, ertelenen sigorta ve prim borçlarının faizlerinin silinmesini, borçlarının da yeninden yapılandırılmasını istediğini belirterek, bunlara kulak verilmediğini kaydetti.
Besici ve çiftçilerin de “perişan” durumda olduklarını sav eden Öztrak, Ulusal Süt Konseyince geçen yıl ekim ayında, 2020 için belirlenen süt fiyatlarının, maliyetlerdeki artış nedeniyle üreticileri güç durumda bıraktığını lisana getirdi.
Öztrak, pamuk üretim alanlarının giderek daraldığını ve üreticilerin dayanakların artırılmasını istediğini, işsizlerin, KOBİ’lerin kaygıları için tahlil beklediğini belirterek, “Bu hafta başında açıklanan Orta Vadeli Program’da bu meseleleri çözmek için tek söz ediliyor mu? Hayır. Dün Meclis’te konuşan AK Parti Genel Lideri bu sıkıntıların tahliline dair bir kelam etti mi? Hayır.” tabirlerini kullandı.
Türkiye’nin içsel tutarlılığa sahip, gerçekçi, iflas eden oyunun kurallarının değişeceğini gösteren, itimat veren yeni bir program ile bunu uygulayabilecek yeni bir siyasi anlayışa ve liyakatli takımlara muhtaçlığı olduğunu savunan Öztrak, şöyle devam etti:
“Maalesef ortada ne bu türlü bir program, ne bu türlü bir siyasi anlayış, ne de bu türlü bir takım var. Orta Vadeli Program’ın, bıraktık üç yıllık perspektif sunmasını, üç aylık perspektifi bile yok. Orta Vadeli Program’a nazaran, bu yıl sonunda cari açık 24,4 milyar dolar olacakmış. Bu yılın birinci yedi ayında cari açık 21,6 milyar dolar. Yılın kalan beş ayında 2,8 milyar dolar cari açık vereceğiz, bu nasıl olacak? Iktisat önemli biçimde daralmazsa bu imkansız.”
Öztrak, yıl sonu için enflasyon ve kur kestirimlerinin de gerçekçi olmadığını savunarak, mevcut datalarla bu amaçlara ulaşılamayacağını kaydetti.
– “Ekonomideki patinaj ve geriye kayma Orta Vadeli Programda ortaya dökülmüştür”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, TBMM’deki konuşmasında “İnşallah iktisatta 2023 amaçlarına ulaşacağız.” dediğini hatırlatan Öztrak, şöyle konuştu:
“Buna gülelim mi yoksa ülkenin içine düştüğü duruma ağlayalım mı bilemedik. Erdoğan, 2023 amaçlarını, 2011’de genel seçimler öncesinde açıklamıştı. Buna nazaran 2023’te ulusal gelirimiz 2 trilyon dolar, kişi başına gelirimiz ise 25 bin dolara çıkacaktı. Bu maksatları de yıllarca ağzından düşürmedi. Sonra ucube tek adam rejimi işbaşı yaptı. 11. Kalkınma Planına bir de baktık, 2023 maksatlarında yüzde 50 tenzilat yapılmış. Buna tenzilata karşın Erdoğan, ‘2023 maksatlarını tutturacağız’ demekten hiç vazgeçmedi.
Ortadan bir yıl geçti. Bu hafta Orta Vadeli Program açıklandı. Bu kez ulusal gelir gayesi 875 milyar dolara, kişi başına gelir ise 10 bin 33 dolara düşürüldü. Türkiye 2023 için öngörülen bu ulusal gelir amacıyla, 2012’deki 878 milyar dolar olan ulusal gelirin bile gerisinde kaldı. Yani 11 yıl geriye gittik. Kişi başına gelir ise 15 yıl geriye giderek, 2008’deki 11 bin 18 dolar düzeyinin bile altına indi. Türkiye ekonomisindeki patinaj ve geriye kayma tüm korkunçluğuyla bu Orta Vadeli Programda ortaya dökülmüştür. Aslında, Erdoğan, Meclis kürsüsünde, ulusal gelirimizdeki 1 trilyon 125 milyar dolarlık, milletimizin cebindeki yıllık kişi başı gelirdeki 14 bin 967 dolarlık kaybın nereye ve kimlere gittiğinin hesabını vermeliydi.”
Öztrak, ülkenin içinde bulunduğu durumdan çıkacak güç ve kuvvete sahip olduğunu belirterek, CHP olarak Türkiye’yi dünyada hak ettiği yere getirmekteki kararlılıklarının altını çizdi.
Tutuklama kararı verilen HDP’li Kars Belediye Lideri Ayhan Bilgen ve kimi yöneticilere ait değerlendirmelerde bulunan Öztrak, şöyle konuştu:
“İşin değişik tarafı, Belediye Lideri ile ilgili tutuklama kararı çıkar çıkmaz, seçilmiş lider misyondan alındı, yerine kayyum atandı. Hakkında katılaşmış yargı kararı olmadan yapılan bu operasyon bile, bu davanın siyasi olduğunu göstermek bakımından kafidir. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in ağzından, ‘Suriye’deki terörist kümelere müdahale etmeyeceğini’ açıklayan hükümetin, içeride siyasetin oyun alanını daraltması, aslında hudut ötesinde gelişen bölücü senaryonun değirmenine su taşımaktan öteki bir şey değildir.”
Öztrak, CHP olarak haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğrayanların yanında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini lisana getirerek, “Zamanı geldi Tayyip Erdoğan’ın yanında olduk, vakti geldi Melih Gökçek’in yanında olduk, vakti geldi zorla istifa ettirilen AK Partili belediye liderlerinin yanında olduk. Her vakit, seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğini söyleyeceğiz.” formunda konuştu.
Gelecek Partisi Genel Lideri Ahmet Davutoğlu’nun, Başbakanlık yaptığı devirde Suriye’de yaşanan gelişmelerle ilgili “Bizim o bölgedeki etkimizin kırılması, ordumuzun içindeki FETÖ ögeleriyle gerçekleşti. Savaşa diplomatları gönderemezdim. Genelkurmay’ın içindeki ögelerle ilgili olarak benim yapabileceğim bir şey yoktu.” kelamlarına ait değerlendirmeleri sorulan Öztrak, şunları söyledi:
“Devlette FETÖ’nün yerleşmesinin önünü açan, ordumuzun kozmik odasını bu örgüte teslim eden, orduda komuta kademelerinde yerleştiklerine dair gelen istihbarata karşın gereken emekliye sevkleri yahut uzaklaştırmaları yapmayan Tayyip Erdoğan’dır. Münasebetiyle Genel Liderimiz da aslında FETÖ’nün siyasi ayağının Tayyip Erdoğan olduğunu tekraren evraklarla açıklamıştır. O nedenle bugün içinde bulunduğumuz külfetlerin sorumlusu aşikardır.”
Öztrak, “bazı CHP’li milletvekillerinin, 6-8 Ekim Hadiseleri soruşturmasına reaksiyon gösterdikleri” hatırlatılarak “6-8 Ekim vakalarında PKK ve HDP’nin birlikte hareket ettiğini düşünüyor musunuz?” formundaki soruya, şu cevabı verdi:
“Bu hadiseler, 6 yıl evvel oldu. Hasebiyle hafızayı beşer bazen nisyan ile malül olabiliyor. Lakin şunu hatırlayalım: O periyot bu ülkenin başbakanı, ‘biz valilerimize, kaymakamlarımıza hendek açanlara müdahale etmeme talimatını verdik.’ dedi. 6-8 Ekim hadiselerinin akabinde Dolmabahçe’de kimler kimlerle toplantı yaptı çok iyi biliyoruz. Artık kalkıp da CHP’yi, CHP’nin küme başkanvekillerini, milletvekillerini 6-8 Ekim hadiseleri ile ilgili dava açılmasına reaksiyon göstermekle itham etmek akıl karı değildir. Kime haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik yapılıyorsa biz onun yanında durduk. Olan bitenin bugün yaşananların siyasi olduğunu, hukuksuz olduğunu düşünüyoruz. O nedenle itiraz ediyoruz, şu yahut bu parti nedeniyle değil.”
Memurlar
